Seyahat başlıklı yazılarıma “Köyceğiz” ile başlıyorum. Yazılarım tarih sırasına göre olmayacak. Alışılagelen seyahat yazıları beklemeyin benden. Daha çok denizden ulaşılabilen, denizle bir şekilde bağ kurmuş kıyıların, öğrendiğim pek bilinmeyen ama ilginç özelliklerinden söz edeceğim. Paylaşımlarımın içeriğini oralarda yaşadığım anlarda biriktirdiğim duyguların akışına bırakacağım. Tabii yazılarımda zaman zaman Why Not’la çıktığım seyir notları da yer alacak. Bu konularda rahmetli Sadun BORO ağabeyimle yarışamasam da umarım keyifle okursunuz.

Köyceğiz’e denizden gitmedim. Tam tersine karadan gidip Köyceğiz Gölünden tekneyle önce Ayaklı Göl denen ve dünyada sadece 7 noktada olan kanallar/göletlerden geçerek önce Dalyan’a ve sonrasında Caretta’ların doğal üreme alanı olan İztuzu kumsalından geçerek Akdenize ulaştım.
Köyceğize kimliğini veren göl, 54 km2 alanı ve denizden 8 mt. yüksekliği, tatlısu kefalleri, japon balıkları ve nesli tükenmekte olan Nil Kaplumbağaları ile, 6 akarsuyun beslediği doğa harikası bir yer. Köyceğiz adı nereden gelmiş derseniz, bir efsane var bu konuda. Antik çağlarda gölün bulunduğu yerleşim alanının bir sel baskınına uğradığı ve yardıma koşanların kentin doğusunda kalan birkaç ev ve insanı görerek, çok üzüldükleri ve “kala kala bir köyceğiz kalmış” dedikleri ve gölün altında bir batık şehir olduğu rivayet ediliyor.
Köyceğiz Gölünün yüksek radyoaktiviteli, kükürt, kalsiyum sülfür ve radon gazı içeriğine bağlı antik çağlardan bu yana işletilen meşhur bir kaplıcası var: Sultaniye. Dünyaca ünlü sanatçı Dustin Hofman ve şarkıcı Sting’in çamur banyosu ile 90’lı yıllarda dünya gündemine çıkan Sultaniye’nin M.Ö. 2. Yüzyılda Karyalılar tarafından açıldığı, Antik Roma döneminde 400 hastaya hizmet verebilen bir sağlık tesisi haline getirildiği ve kapısında “Tanrılar adına, buraya ölüm giremez” yazısının olduğuna ilişkin kaynaklar (Herodot ve Strabon) var. Hatta tesislerin arkasındaki “Ölemez” Dağının adının da buradan geldiğine inanılıyor.

Gölü besleyen ve gölün denize karıştığı deltayı ve ayaklı gölleri oluşturan alüvyonları taşıyan akarsulardan birisi olan Yuvarlakçay’ın üzerinde Amazonvari bir ormanlık alanda, gezip görmeye değer bir mesire yeri oluşturulmuş.

Bölgede ilk medeniyeti kuran Karyalı Kaunos’lular MÖ 3400 yılında Kaunos antik şehrinin ilk temellerini atmış. Kent sonrasında İskitlerden, Asurlulara, İyonyalı ve Perslerden Romalılara ve Selçuklulara kadar pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış.
Dalyan’da sezon içinde çok sayıda tekne, ziyaretçileri Sultaniye Kaplıcalarına, Kaunos Antik Şehrine ve İztuzu Plajına götürüyor. Dalyan’ın Ayaklı Göllerindeki balık restoranları kendi ürettikleri yöresel lezzetler olan Tatlısu Levreği, Kefal, Alabalık, Sazan Havyarı ve Mavi Yengeç servis ediyorlar. Caretta’ların Mavi Yengeci çok sevmesi ve beslenmek için teknelere ve insanlara yaklaşmaları bir risk oluştursa da yapacak bir şey yok.
Köyceğiz, Türkiye’den başvuran 15. Sakin Şehir (Citta Slow) adayı. Muğla’dan ilk Akyaka Beldesi seçilmiş. Sıra Köyceğiz’de. Sakin Şehre atıfta bulunan “Göle Bakma Durağı”, göl kıyısında en güzel manzaraya ve kahvaltıya sahip olan kafenin bir sembolü.



Palmiye Merkezi, Köyceğiz’e önemli değer katan bir başka tesis. Tıp Doktoru Ragıp Esener isimli doğasever bir girişimci burayı 20 yılda iğne ile oya işler gibi geliştirmiş. Dünya üzerinde var olan 40’dan fazla palmiye türü ve bölgeye ve iklimine uygun yüzlerce bitki ve çiçek türüyle adeta bir sanat müzesi haline getirmiş. Tabii nesli tükenmekte olan Nil Kaplumbağalarını da unutmamış. Bu arada size bir sır vereyim: Bu kaplumbağalar simite bayılıyorlar.


