Yeni Yönetim Modeli Sorunları Çözmek İçin Bir Fırsat Haline Gelebilir mi?
Albert Einstein’in bu özdeyişi, ülkenin iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış yeni bir yönetim modeline geçtiği şu günlerde tüm sektörlerde tam da ihtiyacımız olan radikal dönüşümlere kapı açabilir mi?
Aldığım eğitim, kültürel altyapım, bilgim ve 40 yılı aşkın mesleki deneyimim bana her örgüt yapısında “tek adam” yönetimlerinin sürdürülebilir olmadığını söylese de, her sektörde mevcut model ve alışkanlıklarda, “hemen ve şimdi”, ciddi ve radikal değişimler yapmazsak, bu sorunların ülkenin düşüşünü hızlandıracağını da söylüyor.

Özellikle ekonomimizde önemli bir paya sahip ve pek çok alt sektörü tetikleyen inşaat ve sanayi sektöründe son dönemde büyük teknolojik ve kültürel değişimler yaşanıyor. Bu gelişmelerin çok gerisinde kalan sektörün sorunlarını, alışılagelen önlemlerle çözmesi mümkün görünmüyor.
Bu bağlamda, Prof. Daron Acemoğlu’nun “Why Nations Fail” kitabında belirttiği gibi, inşaat sektörü başta olmak üzere tüm sektörlerde evrimci değil, devrimci nitelikte “Yaratıcı Yıkım” fırsatları ile karşı karşıya olduğumuza inanıyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı ve Ülke Kalkınma Planları
Devlet Planlama Teşkilatı, ülke idari yapılanmamız içinde, bir dönem Kalkınma Bakanlığına bağlı (ki şimdi o Bakanlık da yok) bir birim olarak, geçmişteki önem ve fonksiyonunu yitirmiş olsa da, 5 Yıllık Kalkınma Planları gibi yararına çok inandığım faaliyetleri olan bir yapı olmuştur. Tüm kurumsal işleyişine rağmen, eleştirdiğim yanı ise, her sektörden onlarca fikir liderinin katkısı ve desteği ile hazırlanan bu planlara, siyasi iktidarlar ve politik liderler hiçbir şekilde itibar etmemiş ve hazırlanan raporlar raflarda tozlanmaya bırakılmıştır.
İnşaat Sektörünün Ülke Ekonomisindeki Rolü ve Önemi
İnşaat sektörü pek çok sektörü dolaylı etkilemesi nedeniyle stratejik bir iş alanı olarak görülmekle birlikte ülkemizde ayni zamanda büyük gelir ve rantların hızla akümüle ve transfer edilebildiği, spekülasyonlara açık bir oyun alanıdır. Keza, ülkemiz inşaat sektörünün, az eğitimli iş gücünün istihdamına katkı sağladığı ve ekonomide kaynağı belirsiz paranın legalize olmasına olanak verdiği için siyasetin bir aracı olarak kullanıldığı da acı bir gerçektir.
İnşaat taahhüt firmalarımız son 30-40 yıldır yurtdışında iş yapar hale gelmiştir. Yurtiçinde, özellikle altyapı alanında kamudan aldıkları ihalelerle finansal güçlerini ve ölçeklerini büyüterek yurtdışına açılabilen firmalar üstlendikleri iş hacmi itibariyle dünyada ikinci sıraya yerleşmişlerdir.

Tabii bu başarıda gelişmiş ülkelerin iç pazarlarının daralması, sektörde verimlilik ve kar oranlarının azalması ve bu ülkelerin stratejik olarak teknik müşavirlik ve yapı bilgi teknolojilerine odaklanmaları gibi unsurların payı az değildir.
Türk inşaat sektörü dış pazarlarda böyle sıra dışı bir görüntü vermesine rağmen, büyük ölçekli, politik destekli uluslararası teknik müşavirlik firmalarının organize gücü karşısında ezilmekte, ağırlıklı işçilik taşeronu konumunda kalarak ülkenin katma değerli mühendislik ve teknik müşavirlik kaynaklarına ve malzeme sanayisine yararı olamamakta, verimlilik ve kar oranları düşük kalmaktadır.
Teknik Müşavirlik Sektörünün Türk İnşaat Sektöründeki Rolü ve Önemi
Taahhüt ve gayrimenkul geliştirme alt sektörlerini içinde barındıran yurtiçi inşaat sektörü, oldukça büyük işlem hacmine rağmen, gerek kamu ihaleleri alanındaki, gerekse gayrimenkul geliştirme sektöründeki denetimsiz ve başıbozuk ortam nedeniyle bağımsız ve kurumsal teknik müşavirlik hizmetlerine ihtiyaç duymamakta ve sektörün yurtiçinde sağlıklı gelişmesi ve büyümesi mümkün olamamaktadır.

Türkiye’de Teknik Müşavirlik firmalarının kurumsal bazda görevlendirilmesi için yasal bir zorunluluk yoktur. Mühendislik ve mimarlık bireysel yetkilere dayalı olarak yapılan mesleki faaliyetler olup, ticari yapılanmalar genelde tek bir mesleki disiplin etrafında oluşmakta ve birbirini tamamlayan mülti disipliner kurumsal yapılar nadiren ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde mevcut yaklaşık 22.000 mimarlık, mühendislik ve müşavirlik firmasının ortalama personel sayısı 4’ün altındadır. Bu ölçek, ülke çapında kaynakların verimsiz kullanımına ve düşük kaliteli hizmete neden olmakta, birkaçı dışında teknik müşavirlik firmalarımız uluslararası pazarlara açılamamaktadır. Uluslararası standartlarda nitelikli ve görece daha ekonomik hizmet potansiyeline sahip olan bu firmalar, gereken finansal güce, multi-disipliner-organizasyonel yapıya ve marka değerine sahip olamadıkları için, binlerce personel çalıştıran uluslararası rakipleriyle rekabet etme şansı bulamamaktadırlar.
Küçük Her Zaman Güzel midir?
Küçük-butik ölçek her zaman güzel değildir. Küçük ölçekli teknik müşavirlik yapıları bir dereceye kadar daha esnek ve çeviktir. Hatta ölçek ekonomisi diye bilinen kavramla çatışsa da, organizasyonel yapı maliyetlerinden ve genel giderlerden tasarruf edilebildiği için daha ucuza bile gelebilmektedir. Salt yurtiçi pazarda iş yapıyorsanız, “küçük olsun benim olsun” diyorsanız, ortaklık kültürüne pek aşina değilseniz, geleneksel mühendislik eğitiminizden gelen at gözlüklerini çıkaramıyor ve personel sayınız 50-60’ı geçip de muhasebeyi, finansı, pazarlamayı, insan yönetimini, sevk ve idareyi, kısaca kurumsallaşmayı beceremez hale geliyorsanız, ne pahasına olursa olsun büyüyeceğim diyemezsiniz.

Balık beyinli diye hor gördüğümüz minik balıkların sırf kendilerinden büyük olduğu için onları yutan hemcinslerinden kurtulmak için yaptıkları bu zihinsel dönüşüm güzel bir örnek değil mi sizce?
Bugün, mimarlık ve mühendislik insan kaynakları alanında arz fazlası var. Teknik Müşavirlik sistemine olan talep; kamu, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin haksız rekabeti nedeniyle kısıtlı. Mühendislik ve teknik müşavirlik şirketleri piyasaya ucuz ve katma değeri düşük bir tür raf malzemesi satmaya çalışıyor. Zaten kıt olan finans kaynakları da kazanç-risk oranı görece düşük bu sektöre ya da şirketlere yatırım yapmıyor, finanse etmiyor. Neredeyse tamamı KOBI niteliğindeki bu küçük oyuncuları ülke sınırları dışına çıkmaya zorlayan bir motivasyon da yok. Aksine bilinmeyen koşullarda çalışma riskinden kaynaklanan bir korku da var.
Yani, ülke sınırları içinde “alan memnun, satan memnun”.
İnşaat Sektöründe Radikal Dönüşümün Yol Haritası
Teknik Müşavirlik sektörü inşaat sektöründeki radikal dönüşümün anahtarı, bir tür mutfağı ya da beyni olarak kabul görüyor. Yani bu sektör gelişmeden, inşaat sektöründe sürdürülebilir bir gelişmenin mümkün olmayacağı çok açık.
Bina Bilgi Modellemesi, Nesnelerin Internet’i, Yapay Zeka, Endüstri 4.0, 3D Üretim Teknolojileri, D&B, EPC, PPP gibi yeni iş modellerindeki gelişmelerin mimarlık, mühendislik ve müşavirlik sektörleriyle entegrasyon ve işbirliği sağlanmadan hayata geçirilmesi de mümkün değil.
Teknik Müşavirlik sektörünün yurtdışında kendisinden beklenen bu rolü oynayabilmesi için güçlenmesi ve ülke ekonomisinde bir çarpan etkisi yaratacak ölçeklere ulaşması şart. Bunun için, gerekli olan şey “para değil”.
Gerekli olan, sadece biraz organizasyonel yetenek, finansal mühendislik, kamu kafa katmanının manevi desteği ve yaratıcılık.
Ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durumdan, inşaat sektöründe yaşanmaya başlayan durgunluk ve enflasyon-faiz-döviz sarmalından kurtulmanın tek yolu, teknik müşavirlik sektörünün küçük balıklar gibi birleşerek, ölçeklerini hızla büyüterek, doğrudan yurtdışına yönlendirilmesinden geçiyor.
Bundan 15-20 yıl öncesine kadar inşaat sektöründe adı geçmeyen Fransa, Japonya ve G. Kore’nin bu sektörün yurtdışı ihracatına verdiği stratejik ve politik destekleri Türkiye örnek almalı.
Sözün Özü
Öncelikle teknik müşavirlik sektörünün, ardından tüm inşaat sektörünün gelişmesini sağlayacak pek çok önerinin, bugün henüz hangi Bakanlık ya da Cumhurbaşkanlığı Ofisi içinde yer alacağı bilinmeyen Devlet Planlama Teşkilatının 11. Dönem 5 Yıllık Kalkınma Planı Sektör İhtisas Komisyon Raporu (http://www.kalkinma.gov.tr/Pages/OzelIhtisasKomisyonuRaporlari.aspx) içinde yer aldığını biliyoruz.
Özetle, yeni yönetim modeli doğrultusunda ilgili makamlarda görev alacak karar vericilerin sadece bu önerilere bile kulak vermesi bu önerilerin hayata geçirilmesi için yeterli olacak.