İster çocuk, ister öğrenci, ister bir iş insanı veya yönetici, isterse bir sporcu ya da bir yelkenci olun, o an yaşamınızdaki en önemli şeyin ne olduğuna ilişkin bir soruyla karşılaştığınızda ne yanıt verirdiniz? Genelde varmak, ulaşmak, elde etmek için sizi heyecanlandıran, çok arzuladığınız bir dilek olurdu değil mi yanıtınız? Bir fikre, odaklanmış bir amaca, bir plana, hedefe ya da bir projeye dönüşmemiş ise bu dileğiniz, bu soruyla tekrar karşılaştığınızda farklı bir dilek tutmak zorunda kalırdınız değil mi?

Arzu Ne? Amaç Ne? Hedef Ne?
Ayran gönüllü ya da daldan dala konan kelebek gibi bir yaşam hiç mutlu etmezdi bizi. Evrim geçirmiş bir Homo Sapiens olarak yaşamda bizi mutlu eden tek şeyin, bir amacımızın, hedefimizin olması ve o hedefe ulaşarak kendimizi kanıtlamamız, hep daha ileri hedefler koyarak kendimizi aşmamız olduğunu biliriz, bilmiyorsak da hissederiz. Bu duygu genlerimizde vardır. Yaşamda bir amacımız ya da bir hedefimiz yoksa önce bir mutsuzluk hissederiz. Mutsuzluk uzun sürerse enerjimizi kaybeder, depresyona girer ve hasta oluruz.
Depresyondan çıkmak ve yeniden enerji kazanmak için bir amaç belirlemekten başka seçeneğimiz yoktur. Hayalimizi ve hedefimizi ne kadar büyük tutarsak o denli güçlü bir enerjiye doğru çekiliriz. Bilgi, beceri ve olanaklarımızla orantılı olmayan bir hayalimiz varsa ve o doğrultuda bir hedef belirlemişsek, hayal kırıklığına uğrama riskimiz de o oranda artar tabii.

Bu gibi durumlarda kullanmak üzere küçük bir ipucu vereyim size. Yaklaşık 30 yıldır Danimarka menşeli, TMI markalı bir ajanda, bir kişisel gelişim, görev ve zaman çizelgeleme sistemi kullanıyorum. Bu sistem, yaşamımızın en büyük hedef ve görevini bir “Fil” metaforu ile tanımlar. “Bir fili bir oturuşta yiyemezsiniz, ama her gün küçük bir parçasını yiyerek tamamını yiyebilirsiniz” der ve büyük ve önemli amaç ve hedefleriniz için her gün küçük ama planlı bir adım atmanızı bekler.
“Amaç”, şimdi başladığın ve son bitirme tarihi koyduğun bir arzu ise, “Hedef” bundan daha fazlasıdır. Eylemlerini tanımlamanı, onları gruplayıp planlamanı ve öncelik sıralaması yapmanı, kaynaklarını ve yöntemlerini tanımlayıp detaylandırmanı gerektirir.

Eğer bir hedefimiz var ise, şu anda hedeflediğimiz yol üzerinde olup olmadığımız ya da hedefe giden yolun neresinde olduğumuzu bilmek önem kazanır. Buna anlamak, elimizde bir “Plan” varsa, çok kolaydır. Bu, ister zayıflamak için kaç haftada kaç kilo vereceğinizin planı, ister inşa ettiğiniz binanın iş programı, isterse de Bodrum’dan Göcek’e gitmek üzere yaptığınız bir rota planlaması ve seyir programı olsun, hiç fark etmez. Plan yoksa bir Amaç da yoktur. Bir Amaç yoksa ulaşılacak bir Başarı da yoktur. Başarı yoksa ortalama, sıradan, vasat ve doyumsuz, “ot gibi” bir yaşam vardır ve bu Homo Sapiens’in algoritmasında bu şekilde tanımlanmamıştır. Homo Sapiens’i diğer canlılardan ayıran, yaşamda sürekli gelişimini tetikleyen de bu özelliğidir.
Yaşamda bir amacınız yoksa önce bir arzu duyup bunu bir hedefe dönüştürmek için bir şeyler yapmanız gerekir. Arzu ve amaçlarınız birden çok olabilir. Bilgi, beceri, olanaklarınız ve zamanınız doğrultusunda, kişisel, ailevi, kurumsal bazda, küçük-büyük, iddialı-iddiasız birçok hedef belirleyip, bu hedeflerinizi gerçekleştirmeye çalışırsınız. Hedeflerinizin sayısı arttıkça odaklanmanız azalır. Bazı hedeflerle ilgili arzu ve heyecan duymamaya başlarsınız. Ya da bazen bastırılmış arzularınız, yaşamınızın belli bir döneminde sizde müthiş bir heyecan yaratır ve diğer hedeflerinizin önüne geçer.
Deniz ve Yelken

Fotoğraf: S. Yurtsever
Deniz ve Yelken, benim gençlik yıllarımdaki bir hayalimdi. 58 yaşına kadar bu arzumu net olarak tanımlanmış bir amaç yani hedef haline getirmediğim için başarılı olamadım. Ne zaman ki, kendime “ben 60. Yaş günümde yelkenlim ile denize açılacağım” sözü verdim ve bu amaca odaklandım, sonrası çabuk geldi. Kendime 2 yıllık bir plan yaptım. Önce rahatlık alanımı terk ettim ve alışkanlıklarımı değiştirdim. Hemen harekete geçtim. Bu amacın gerektirdiği şeylere yatırım yapmaya başladım. Kitaplar aldım. Akşam iş saatlerinden sonraki zamanımı teorik eğitime, hafta sonlarımı denizde uygulama eğitimlerine adadım. Tabii ki, yıllardır içimde ukde kalmış amacımı çok seviyordum. Bana müthiş keyif ve heyecan veriyordu. Hiç yorulmuyor, yorulsam da kendimi öyle hissetmiyordum. Fizik kondisyonumun yetersizliğine rağmen, çok çaba gösteriyordum. Ama eşimin, adı üstelik Deniz olmasına ve denizi çok sevmesine rağmen benim bu yeni sevgilimden pek haz ettiğini söyleyemem. “Bu eve tekne girerse ben yokum” diyecek kadar ileri gidiyordu, tepkileri. Demek ki ne yapmalıydım? Adım adım gitmeliydim. Sabırlı ve tutarlı olmalıydım. Ben de öyle yaptım. Planımı revize ettim. Eğitimlerimi kış aylarında bir yarış ekibine dahil olarak, yaz aylarında gezi amaçlı tatillerle birleştirerek zamana yaydım. Tekne almama evden onay yoktu ama ben kendimi avuttum. “Yaşamda en çok bir tekneyi satın alırken, bir de satarken mutlu olursunuz”. “En iyi tekne arkadaşımın teknesidir” atasözleriyle 5 yıl sürdü bu avunma. Amacımdan vazgeçmediğimi, vazgeçmeye de niyetim olmadığını anlayan eşim, biraz benim mutsuzluğumun müsebbibi olma sorumluluğunu üstüne alamadığı, belki biraz da emekli olduğumda evde pijamalarla dolaşma tehdidime boyun eğerek küçük bir yelkenli tekne ile gençlik hayallerime kavuşmama izin verdi. Sabırlı ve tutarlı olmanın mükafatını 5 yıl sonra almıştım.

Yaptığın işten keyif almıyorsan, bu gerçek bir arzu değil. Bunu bil. Buradan bir amaç ve hedef çıkaramazsın. Hep şunlar söylenir ya: “Ya sevdiğin işi yap, ya da yaptığın işi sev”. Ne kadar doğru. Bir de koyduğun hedefin gerçekçi olması önemli. Örneğin ben. 60. yaş günümde, yani 2 yıl sonra değil de gelecek hafta Mars’ta yürüyeceğim ya da kendi kullandığım yelkenli ile denize açılacağım diye bir hedef koysaydım. Bu, hiç de gerçekçi olmaz ve bir illüzyondan öteye geçmezdi değil mi? Yaşamda başarısızlıkların en temel nedenlerinden birisi de “Hemen ve şimdi sonuca ve doyuma ulaşma arzusu” değil de nedir? Günümüzde genç kuşak, kontrolsüz risk alanlar, kumarbazlar, bağımlıları eleştirirken neler deriz hatırlasanıza.
Bir arzu ve dileği bir amaç ve hedefe dönüştürmek elimizde. Bazen bunu sezgilerimizle yapsak da çok kolay değil. Örneğin, benim yelkenli ile denize açılma arzumu ele alalım. Bu arzumu 2 yıllık bir amaç, hedef ve plana oturtmuş idim. Bu amacım net ve belirgin miydi? Evet. Gerçekçi mi idi? Evet, bilgi, beceri ve olanaklarım doğrultusunda gerçekçi idi. Tamamen bana bağlı bir şey mi idi? Evet, eşimin vetosu gibi bazı müdahalelere rağmen tamamen bana bağlı idi. Bir aksiyon planı yaptım mı? Evet, zaman programı, eğitimler, sertifikalar, bütçeleme, finansman, tekne tedarik vb. her şeyi düşündüm. Ara hedeflerim somut ve ölçülebilir idi. Bu işi başarmak için kendime söz vermiştim. Amaç ve hedefim beni çok heyecanlandırıyordu. Hedefime aşkla bağlıydım. Başarıya ulaşınca, kendimi aşmış olacak ve kendime olan saygım zirve yapacaktı.
Bir araştırmaya göre, insanlar arasında amaç ve hedeflerini yazılı olarak ifade edenlerin oranı nüfusun ancak %3’ü imiş. Yaşamda başarılı olanların oranının toplam nüfusa oranının da %3 olması bir tesadüf olmasa gerek. Hedeflerin yazılı hale getirilmesi, bizim kültürümüzde çok formel bir tarz olmasa da bir tür Kapsam, Zaman, Maliyet, Kalite, İletişim, İK, Risk, Tedarik ve Entegrasyon Planlaması olduğu su götürmez bir gerçek.
Son Söz

İş yaşamında bir amaç ve hedef koymak, bu hedefinize uygun bir girişim-proje başlatmak, ardından bir şirket kurmak, o şirketi yönetmek ve ekibinize liderlik etme hedefi bir yelkenli tekne ile denize açılma hedefinden çok daha kapsamlı ve sofistikedir. Bu doğru. Ama inanın her ikisi de neredeyse birbirinin replikası sayılabilir. İşte bu nedenle günümüzde Outdoor Liderlik ve Ekip Çalışması eğitimlerinin en gözde spor dalı yelkendir. İş yaşamında, girişiminizi başlatırken, projenizi ve şirketinizi yönetirken, ekibinize liderlik yaparken belki daha küçük ölçekte, ama inanın, açık denizde bir teknede, karaya oranla çok daha zorlu koşullarda ekibinizle baş başa kaldığınızda, bu benzerliği çok daha net görebiliyorsunuz. İş yaşamında da, tıpkı yelkende olduğu gibi, her gün yeni bir şey öğreniyorsunuz. İşinizi de, tıpkı yelkende olduğu gibi, sevmeden yapamıyorsunuz. Ekip çalışmasına, işbirliğine, iletişime her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyorsunuz. Liderliğinizi ancak ekibinizin güvenini kazanarak, takım arkadaşlarınıza hizmet ederek sürdürebileceğinizi öğreniyorsunuz.