Türk İnşaat Sektörünün hata ve sevaplarını değerlendirdiğim ve aşağıda linkini verdiğim makaleyi tam 5 yıl önce kalem almışım. Yani, bugün hala dibe vurup vurmadığı tartışılan ekonomik krizin başladığının ilk işaretlerinin ortaya çıktığı 2014 yılının sonlarında. Bakıyorum, her satırı bugün de hala geçerli.

Türk İnşaat Sektörü dünyadaki gelişmeleri doğru okuyor mu?

236067

Siyasi iktidar ve sektörün kanaat önderleri 2014’den bu yana geçen 5 yılda maalesef hiçbir ciddi önlem almadı. Derinleşen kriz nedeniyle sektör, bundan önceki 1990-1992, 2000-2002 kriz dönemlerini çok aşan olağanüstü bir küçülme, kimlik ve yapısal deformasyon sürecine girdi. Sektörde çok sayıda firma bu süreçten nasibini aldı.

İnşaat Sektörünün Ekonomik Krizlerdeki Rolü

kara-tren

Sektörde 40 yılı aşan mesleki deneyimime dayanarak şunu rahatlıkla gözlemleyebiliyorum: “Siyasi iradenin kısa vadeli hedefleri uğruna ülke ekonomisinin “lokomotifi” konumuna getirilen Türk İnşaat Sektörü, dönemsel olarak giderek ağırlaşan ekonomik krizlere neden oluyor”. Siyasi iktidarlar bu durumun farkında olmadığı gibi, radikal bir strateji değişikliği yaparak ekonomiyi ve ülkeyi bitirecek bu sarmaldan kurtulmayı beceremiyor.

Bu tespiti, benim gibi yaşamını bu sektörden kazanan ve mesleğine aşık bir kişiden duymayı yadırgamanızı anlayabiliyorum. Ancak, inanılmaz derecede hızlı değişen bir dünyada verimliliği en düşük, israfın en yüksek, düşük vasıflı iş gücü kullanımının en yoğun olduğu sektörün İnşaat Sektörü olduğu tartışmasız ortada ve hepimiz kendi küçük hesaplarımız ve kısa vadeli menfaatlerimiz gereği bunu kendimize dahi itiraf etmekten kaçınıyoruz. Gerek istihdam edilen Emek-Saat Kaynak ve gerekse Yaratılan Katma Değer İnşaat Sektöründe diğer tüm sektörlerden çok daha düşük ve sektör daha çok hafriyat, nakliye ve kaba inşaat gibi işlerde becerikli bir tür “Amele Sektörü” olarak tanınmış durumda.

No alt text provided for this image

Yani demem o ki, Kaz Dağlarında altın aramak için yüzlerce hektar ormanı talan edip, dağı taşı kazıp siyanür havuzları inşa eden AlamosGold Şirketinin CEO’sunun bile “Kazma ve taş taşımada Türkler çok başarılılar” demesi boşuna değil.

Siyasi İktidarlar Neden Hep İnşaat Sektörünü Destekliyor?

No alt text provided for this image

Siyasi iktidarların İnşaat Sektörünü bütün olumsuz görüntüsüne rağmen “bile bile lades” şeklinde bu denli beslemesi ve desteklemesinin pek çok nedeni olmalı tabii. Örneğin;

–         Risk faktörü ile orantılı spekülatif kazanç fırsatları diğer üretim sektörlerine oranla çok daha yüksek olduğu için siyasi teşvik dönemlerinde diğer üretim sektörlerinden yatırım devşirmelerine neden olur.

–         Eğitimsiz iş gücü için en kolay ve maliyetsiz istihdam kaynağı olduğu için siyasi iktidarlara kısa vadeli hedeflerini hızla gerçekleştirme olanağı sağlar.

–         Kamu ihale ve yatırımları yasal mevzuatla büyük oranda suistimale açık hale getirildiği için, yandaş grupların hızla büyütülmesi, bu gruplar üzerinden parti adına ya da kişisel menfaat temini mümkün olur.

–         Etik olmayan davranışlar sektör kültürüne bağlı alışkanlık haline geldiği için toplumda yadırganmaz.

–         Bilgi, uzmanlık ve deneyim bir değer ifade etmediği için sektör, bağımsız kimliğe sahip bu değerler tarafından değil, siyasiler tarafından yönetildiği için istenildiği gibi at oynatılan bir oyun alanı haline gelir.

images

Sonuç olarak, bu ve benzeri nedenler, Türk İnşaat Sektörünün ekonomide, artık müzelik de olsa Buharlı Lokomotif, Zombi Lider (ya da Kral Çıplak) konumunu sürdürmesini sağlar.

Türk İnşaat Sektörünün ülke ekonomisinin ayak bağı haline geldiğini görmemek için ancak kör olmak gerekir. Sektör, hormonlu finansal ve siyasi gücünün desteği ile ayakta kalmaya çabaladıkça battığını görmemekte ısrar etmekte ve bu durum hem kendisi ve hem de kendi eko-sistemindeki paydaşları için büyük bir risk oluşturmaktadır. Ben şahsen, bu durumun sürdürülemez olduğuna inanıyorum.

Sektörün Kurtuluş Reçetesi: Aspirin ve Pansuman Tedavisi Olmamalı?

No alt text provided for this image

An itibariyle Türk İnşaat Sektörü, 2 milyonun üzerinde fizibilitesi olmadan üretilmiş arz fazlası konut stoku, içi boşalmış ofis, ticaret ve alışveriş merkezleri ve kamu-özel sektör ortaklığı modeli ve hazine garantisi ve yüksek faiz ile inşa edilmiş hastane, köprü ve otoyol projeleri ile ülke ekonomisini tam bir çıkmaza sürüklüyor. İnşaat sektörü ile sahiplik ilişkisi içinde bulunan yüzlerce özel eğitim kurumunun dahi bu süreçten etkilendiğine şahit oluyoruz.

Siyasi iktidarın şu anda gündemindeki en acil ve önemli konu İnşaat Sektörünün kurtarılması, ve devlet stratejik ve radikal önlemlere başvurmak yerine aspirin ve pansuman tedavisi uyguluyor. Bilgi teknolojilerine, sanayi üretimine, tarım ve hayvancılığa, hizmet ihracı gibi “verimliliği ve katma değeri yüksek” stratejik alanlara odaklanmak ve yatırım yapmak yerine bu alanlarda duyulan ihtiyacı, siyasi baskı ile değerinin altında tutulan zaten kısıtlı miktardaki döviz ile ithalat yoluyla karşılamaya çalışıyor. Ancak 2-3 yılda eritilebilecek sayıdaki konut stokunu, Türkiye Varlık Fonu ve Hazine tarafından oluşturulan bir fon aracılığı ile Müteahhitlerden satın almaya, hastane-köprü-otoyol vb. kamu-özel sektör proje şirketlerine Hazineyi ortak etmeye, toplumda tepki çeken istihdam sorununu kamu personeli sayısını artırarak çözmeye çalışıyor. Sonuç olarak mevcut riskleri halının altına süpürüyor.

 Gelişmiş Ülkeler Ne Yapıyor?

Gelişmiş ülkelere baktığımızda, uzunca bir süredir inşaat sektörünün özel teknik vasıf gerektirmeyen faaliyetlerini bizim gibi gelişmekte olan ülkelere terk ettiklerini ve ağırlıklı olarak yurt dışındaki inşaat faaliyetlerinde organizasyon, know-how, yönetim, bilgi teknolojisi, danışmanlık, akıl ve hizmet ihracatına odaklandıklarını görüyoruz. Gerçi, gelişmiş ülkelerin nüfus artış hızlarının düşüklüğü, başta konut olmak üzere kendi ülkelerinde pek çok yapıya olan ihtiyaçlarını azalttığı için yurt dışı faaliyetlere odaklanmalarını haklı kılmakla birlikte, gelişmiş ülke yönetimlerinin inşaat sektörünü yurt dışına katma değeri yüksek hizmet satarak çıkış için teşvik ettikleri görülüyor.

DPT ve MPM Şimdi Nerede?

Ülkelerin stratejik hedefleri ve bu hedeflere ulaşımın planlanması, uzmanlığı olmayan politikacılara bırakılmayacak kadar önemli. Gelişmiş ülkelerdeki benzerlerine uygun olarak 60’lı yıllarda kurulan ve bugüne kadar çok önemli görevler ifa etmiş olan DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) ve MPM (Milli Prodüktivite Merkezi) gibi kurumların AKP hükümetleri döneminde lağvedildiğini ve Partili Başkanlık sistemi içinde eritilerek kuruluş amaçlarından uzaklaştığını görüyoruz. Özellikle DPT’nin kuruluşundan bugüne dek hazırladığı ve bu satırların yazarının da bağımsız üye olarak 2 dönem Özel İhtisas Komisyonunda görev yaptığı 5 Yıllık Kalkınma Planlarının artık tüm bu niteliklerini yitirdiğini ve artık “81 ile 81 milyon m2 Millet Bahçesi İnşaatı” gibi slogan hedeflerle günlük politikaya alet olduğunu görüyoruz. Tabii, bu nitelikte bir Kalkınma Planının değil Türk İnşaat Sektörüne, ülke ekonomisine bile en küçük bir yararının olmayacağı çok açık.

Son Söz

Türkiye’de yaşadığım dönemde İnşaat Sektöründe ve liderliğini üstlendiğim Proje Yönetim Grubunda son 30 yıllık süreçte 3 büyük krizi bilfiil yaşadım. Haksızlık yapmak istemem. Bugüne kadar işimi özveriyle ve severek yaptım. Ve bugün sahip olduğum her şeyi bu sektörden elde ettim. Ancak, bundan sonraki meslek yaşamımda bu sektörde yeni bir girişim içinde yer almamın doğru olmayacağına inanıyorum.

Artık tüm çabalarım, gücüm, bilgim ve eforum, ülke ekonomisinin inşaat sektörüne bağlı olma ve onu yönlendiren lokomotif! sektör olma hedefinden çıkarılmasına, sektörün siyasetçilerin, fırsatçıların, ve maceraperestlerin arka bahçesi olmaktan kurtarılmasına ve sektörün ülke ekonomisinin yeni stratejisine uygun olarak küçülerek ve temizlenerek yeniden yapılanmasına  odaklanacak.

Özellikle sektörün altyapı kaynakları ve envanterinde en önemli gücü oluşturan tasarım, mühendislik, teknik müşavirlik gibi alanları örgütlü bir yapı haline getirerek yurt dışına bilgi birikimi-akıl-organizasyon-yetenek-hizmet ihracına kanalize etmeye adanan yeni bir misyon üstlenme fırsatı beni çok heyecanlandırıyor. Uluslararası ölçekte ve multi-disipliner nitelikte konsolide edilmiş bir teknik müşavirlik yapılanması ile ilgili hazırlıklarımı yakın zamanda bu sayfalarda takipçilerim ile paylaşacağım.