Dünya’da ve Türkiye’de Proje Yönetimi Kavramının Tarihçesi

Image result for project management sailing

Proje Yönetimi kavramı ve terminolojisi görece yenidir dilimizde: 80’lerden sonra girmiştir. Uzay çalışmalarına paralel 60’lı yıllarda gelişmeye ve ilk kez ABD’de kullanılmaya başlayan Proje Planlama ve Yönetim Metodolojisi ve Teknikleri kısa zamanda tüm dünyada inşaat sanayiinin bir kurtarıcı mesih’ine dönüşmüştür.

Image result for pmi  Image result for ipyd

70’lerde ABD’de kurulan Uluslararası Proje Yönetim Enstitüsü (PMI)’ın ilk üyeleri gibi 90’larda Türkiye’de kurulan Istanbul Proje Yönetim Derneği (IPYD)‘nin ilk üyeleri de ağırlıklı olarak inşaat sanayiinin vizyoner mühendis ve mimarları olmuştur.

İnşaat sanayiinin şantiyeleri, o denli gelişmiş teknolojilere sahip olmasalar da bir tür “Spaceship” gibi İngilizcede tanımlanan “Project” tanımına çok uygun, bir defaya özel, kısa sürelerde, büyük bütçelerle yürütülen geçici organizasyonlar olarak Proje Yönetimi terminolojisinin popülerliğine büyük katkı yapmışlardır. Gerçi, genelde maymun iştahlı olarak tanınan inşaat sektörü mensupları bu bilim alanında diğer rakipleri olan sektörlere karşı sonradan çok mevzi kaybetmiştir. Ama olsun. Örneğin CPM tekniğini uzay sanayiinden sonra ilk kez onlar kullanmıştır.

Sektöründe Bir İlk: Proje Yönetim A.Ş.

Image result for py international

Proje Yönetim A.Ş. demişken, kurulduğu yıl olan 1989’u unutmak ne mümkün? O dönemde “Proje Yöneticisi” kavramı sektörde duyulmamıştı bile. “Proje” bir anlamda tasarım-çizim anlamına geldiği için bazıları “Tasarım” ile ilişkilendirir, görev ve sorumlulukların önemli bir kısmı “Şantiye Şefi”nin görevleri ile çakıştığı için “Şantiye Şefi” zannederdi. Şirketimizin adı da çok radikal bir tercih sonucu jenerik bir isim “Proje Yönetim A.Ş.” olduğu için kuruluş yıllarında Şirketimizin ne iş yaptığını anlatmakta zorlanırdık. Ama başlarken olan bu dezavantajı sonraki yıllarda, bu sektörün ilk, öncü ve en köklü kuruluşu olarak kabul gören bir marka algısıyla önemli bir avantaja çevirdiğimize inanıyorum.

45 yıla ulaşan meslek yaşamımda kuruluşundan itibaren 30 yıl emek verdiğim ve sektöründe ilklerle anılan PY Grubunun ana şirketi Proje Yönetim A.Ş. sektöründe adeta ikinci bir okul gibiydi. Ve naçizane bendeniz, Proje Yönetiminin Türkiye’de bir meslek olarak kabul görmesine, inşaat sektörü ile başlayıp tüm diğer sektörlere yaygınlaşması, örgütlenmesi, gelişmesi ve evrim geçirmesine yol açan bir sürecin başından itibaren tam ortasında yer alma fırsatı buldum.

Bugüne kadar çeşitli üniversitelerde, yazılı ve görsel basın ve yayın organlarında, kişisel ve kurumsal sosyal medya ortamlarında, “Yeni Binyılın Proje Yöneticisi” adını verdiğimiz PY Akademi Programında, şirket içi ve dışı seminerlerde paylaştığım bazı notları ve bu keyif dolu yolculuğun arka planını, bir sistematik dahilinde bir araya getirmenin, mesleki bir görev ve bir sosyal sorumluluk olduğunu düşündüm. Yıllardır liderliğini üstlendiğim grup şirketlerimizdeki çalışma arkadaşlarım, ortaklarım, meslektaşlarım ve yayınevim tarafından buna inandırıldım. Ülkenin yaşadığı ekonomik krizin etkisiyle iş yaşamımdaki yoğunluğum da epey azaldığı için düğmeye bastım.

Yeni Bir Yazı Dizisi: Rüzgar Üstüne Bir İş Modeli

Bu yazı dizisi ile bir amacım da, bir mesleğin ülkemizde nasıl doğduğu ve geliştiğinin hikayesini anlatmak, deneyimlerimi paylaşmak ve bu yıl 30 yaşına basan bir teknik danışmanlık şirketi olan, -Pimapen, Selpak gibi adı ürünü ile özdeşleşen- Proje Yönetim A.Ş.’nin DNA şifrelerini kayıt altına almak olacak. Tabii, ne demişler: “Verba volant, scripta manent” Yani “Söz uçar, yazı kalır”.

Deniz ve Yelkenin Proje Yönetimiyle İlişkisi

Image result for ataköy marina logoImage result for ataköy marina logo

Yaşam beni 1986 yılına kadar çeşitli rüzgarlarla, ama denizde değil, hep karada, oradan oraya savurdu. Denizle ilk sahici ilişkimi Ataköy Marina Projemde yaşadım. Akabinde içimde kıpır kıpır esen duygularla, denizcilik eğitimimi tamamlayıp “Amatör Denizci” belgemi cebime koydum. Ancak, Proje Yönetim A.Ş.’deki yoğun ve zorlu meslek yaşamım, 1989’dan 2009’a yani 59 yaşıma kadar beni hiç aklımdan çıkmayan denizlerden uzak tuttu. 60’ıncı yaş günümde denizle tekrar buluştum. Hem de bir yelken yarışçısı olarak. O yıl, kendime iddialı bir söz verdim: 60’ıncı yaş günümde denizlerde olacaktım. Önce, bir yelken sporcusu lisansı çıkardım. Sonra yavaş yavaş, arkadaşlarımın teknelerinde yarışlara katılmaya başladım. İleri seviyede eğitimler aldım. Kitaplar okudum. Ana yelkenden genoa ve balon trimine, navigatörlükten, dümenciliğe kadar her pozisyonda deneyim kazandım. Takımın en yaşlı ama en gayretli üyesi bendim. Zorlu İstanbul-Bodrum Aşağı Yarışlarında fırtınalarda yelken yırttık. Direk kırdık. Karaya oturduk.

Yeni Bir Yaşam Biçiminden Yeni Bir İş Modeline

Yakın zamanda da bir yelkenli tekne sahibi oldum. Bu kez misyonum, eşimi (kader bu ya, adı da Deniz), çocuklarımı, torunlarımı ve yakın çalışma arkadaşlarımı denizle en azından benden daha erken yaşlarda tanıştırmak oldu. Deniz ve yelken, benim yeni yaşam biçimim oldu. Yarış kavramı ve adrenalin benim karakterimle örtüşmüyordu, ama çağdaş araç ve gereçlerle donanmış bir teknede, rekabet ortamında yelken yapmayı daha iyi ve hızlı öğrenmek mümkündü. Ve ben, geciktiğimi düşündüğüm bu alanda, zamana karşı oynuyordum. Bu süreçte denizcilik kültürü ve yelkenli tekne idaresinin iş ve meslek yaşamıyla ne kadar benzeştiğini gördüm. Yelkenli teknenin bir şirket, deniz ve havanın pazar koşulları, her yarış ve seyrin bir proje olduğu resmi adeta beynime kazındı. Proje yönetiminde kullandığım her araç ve gereci, teknik ve metodolojiyi, teknede tüm süreçlere simüle edebildiğimi görünce bu benzerlikten daha büyük keyif almaya başladım.

İşte tam da bu nedenle, proje yönetimiyle ilgili birikim ve deneyimlerimi meslektaşlarımla  paylaşmaya karar verdiğimde bunu en güzel bir yelkenli tekne metaforu ile anlatabileceğime inandım. Zira, proje süreçlerinin yönetiminde yararlandığımız, Başlatma-Planlama-Yürütme-Kontrol-Bitirme çevrimi ile Kapsam-Zaman-Maliyet-Kalite-İletişim-İnsan Kaynakları-Risk-Tedarik ve Entegrasyon Yönetimi kavramları her yarışta ve her seyre çıkışta benim en büyük bilgi ve becerimi oluşturuyordu.

Yelkenli Tekne İle Yarışçılık

Yaklaşık 10 yıldır yelken yapıyorum ve 36, 38, 40, 44 feet gezi amaçlı yelkenli teknelerde yarıştım. Koy İçi, Off Shore ve Regatta ekiplerinde yer aldım. Kazandım, kaybettim, kaza yaptım, direk kırdım, yelken yırttım, ama en çok da dost kazandım. Kendimi çok zorladım ama çok da eğlendim. Bu arada motor yatı hiç sevmem. Nedenini, ilerde yazılarımın satır aralarında bulacaksınız. 

Yelken Sporunun Kişinin Özel ve İş Yaşamına Katkısı

1f4956fa-50f0-442b-a480-6286b717fff6-1

2017’de kendi teknemin (33 Feet bir Elan) sahibi oldum. Artık yarışlarda değil ama gezi amaçlı Filotilla ve Rally’lerde Why Not ile yer alıyorum. Sloganım da şu: 60 yaşından sonra “Neden Olmasın”?. Yarışlarda ve antrenmanlarda yaşım ve fizik kondisyonum nedeniyle yoruluyordum. Ama şimdi keyif için yelken yapıyorum ve dinleniyorum. Zihinsel olarak çalışan insanlara bu şekilde kafa boşaltmak hem çok iyi geliyor, hem de insanı atik ve çevik tutuyor. Bir de aile, torunlar, dostlar ve arkadaşlarla bir arada olma fırsatı yaratıyor.

Sabreden Derviş Muradına Erermiş

Deniz insana sabırlı olmayı öğretiyor. Yelkende rüzgar durunca, siz de duruyorsunuz. Hataları karşınızdakini kırmadan söylemeyi öğreniyorsunuz. Hatayı görüp bağırıp çağırır, fevri davranırsanız, yelken onu kaldırmıyor. Takım arkadaşınızın moralinizi bozarsanız, o durum yarışa yansıyor. Onun için yumuşak bir şekilde söylemeniz gerekiyor. Hizmet sektöründeyiz ve bütün işimiz insanlarla. Hatayı hepimiz yapıyoruz.

Takımın Bir Parçasıyım

Bir hatayı tatlı tatlı söyleyip takımın bir parçası olmak var, bir de dışarıdan kontrolcü olmak. İkincisi çok kötü. Ben bir hata ya da yanlışlık gördüğümde, “Arkadaşlar böyle olmuş, bizim böyle olmamamız lazım” derim. Hep “biz” kelimesini kullanırım. O nedenle takımın bir parçasıyım. Yelkenin bunda etkisi var.

Rehavet Yasak

Yelken ve yarışların bir diğer katkısı da rekabet duygusunu yaşatması. Rekabet insanı canlı tuttuğu için iyi bir şey. İş hayatı vahşi bir dünya. Rehavete kapılıp durmamak lazım. Yelkende de aynı şey geçerli. Sürekli rakibinize göre kendinizi ayarlamanız gerekiyor. O anlamda yelken beni “Dinamik, Atik ve Çevik” tutuyor. İlerde bu terimleri profesyonel yaşam deneyimlerim bağlamında çok duyacaksınız.

Yelkenciliğin Kendine Özgü Dili ve Terminolojisi

Yazılarımda zaman zaman yelkenciliğin özel teknik terimlerini kullanmam kafanızı karıştırmasın ve yanıltmasın. Amacım, size yelken öğretmek filan değil. Sadece, ilerde yelkeni sever ve yapmaya heves duyarsanız ki bundan çok mutlu olurum, terminolojiye biraz aşina olmanızı sağlamak istiyorum. İş yaşamınızda zaten bu tür yelken tekniklerinin karşılığını biliyor ve kullanıyorsunuz.