Yelken ve Yaşam Kültürü-1’den devamla….

İki Nokta Arasındaki En Kısa Mesafe Düz Bir Çizgi midir?

kure-dunya-7712

einstein-uzay-zaman-ve-izafiyet-teorisi-1024x755

Merak etmeyin. Euclid’in meşhur düzlem geometrisi önermesinin aksini “Dünya yuvarlaktır” gibi yüzeysel, ya da  Einstein’ın uzay-zaman bükülmesi gibi sofistike teoriler ile kanıtlamaya çalışmayacağım. Şimdilik bu önermenin sadece denizde ve yelken yaparken geçerli olmadığını söylemekle yetineceğim. Yani, denizde iki nokta arasındaki en kısa, ya da bulunduğumuz nokta ile hedefimiz arasındaki en kısa ve en hızlı yol her zaman düz bir hat değil. Özetle şunu söylemek istiyorum: Denizde olduğu gibi yaşamımızda da hedeflerimize her zaman en kısa yoldan ulaşmak mümkün olamayabilir. Neden mi? Çünkü hedefimiz rüzgarın geldiği yönde ise hedefe varışımız, doğa ve yelken fiziği kuralları gereği ancak “tramola” manevraları ile mümkün olabilir de ondan.

2e312afb2a7dd9941228fff79b66fd20

“….Tramola atarak yön değiştirmek, dümene geçmeye asla cesaret edemeyenlere farklı görünse de, hedefimizi ve varış noktamızı reddetmek demek değildir. Aksine, varmak istediğimiz yer ile aramızdaki engelleri fark edip sabırla ve dayanıklılıkla, gerekli yön değişikliklerini yaparak karaya ayak basana dek yolculuğumuzun her anını en iyi biçimde değerlendirmektir. Varoluşumuzun doğası, bu gerçekliği kavramamızı gerektirir…” (*) Richard Bode 

Başarı Bir Hedefe Ulaşmak Değildir. O Yolculuğun Ta Kendisidir

Yaşamımın ileri dönemlerinde artık şunu fark ettim ki, sözlük anlamında bir varış noktasına hiç ihtiyacımız yok. Varış noktası dediğimiz şeyin, yaşamın yönlendiği yer, sonunda varılan durak değil yolculuğun ta kendisi olması gerektiğini düşünüyorum. Oraya nasıl varılacağı, varılıp varılamayacağından daha önemli. Ve şu anda her zamankinden çok aklımızda tutmamız gereken şey doğanın kurallarını ve rüzgarı dinlemek: Emin olun, rüzgar bize ve teknemize ne yapacağımızı her zaman söylüyor.

Yelkenli Tekne Bize Neler Söylüyor?  

Bir yelkenli tekne ileriye atılımını sağlayan bir omurga ve salmadan oluşan altyapıya sahip. Direğine asılı yelkenleri rüzgarla dolunca, tekne yana yatıyor. Ama ayni anda ileri de atılıyor. Alt yapısından güç alarak. Fazla yana yatarsa, rüzgar yelkenlerden taşıyor ve tekne bu sayede devrilmeden gövdesini yeniden doğrultuyor. Bu gözlemi iş yaşamına uygularsak şunu fark ediyoruz: Bir şirket de, gelişmek ve ilerlemek için önce amacına uygun bir altyapıya ve çevre koşullarını en verimli şekilde değerlendiren insan kaynaklarına ihtiyaç duyuyor. Altyapısının kapasitesini aşan çevre koşulları ile karşılaşan tekne gibi şirket de, belki devrilip batmıyor, ama gelişme hızını kaybediyor. Ekip, o an seyrin heyecanı içinde farkına varmasa dahi, yelkenlerden taşan rüzgar, tekneye çarpan dalgalar ve teknenin durumu bunu ekibin liderine fısıldıyor.

Yelkenli teknenin dümeni, arkadadır. Dümenci bu konumuyla tüm ekibin arkasındadır. Onların hareketini izler. Dümeni bırakmadan onları bilgilendirir, uyarır, teşvik eder ve destekler. Dümeni bir an bile bıraktığı anda, teknenin rüzgarın içine dalacağını ve kısa sürede hızını kaybederek duracağını bilir.

Tekneyi arada bir otomatik pilota, rüzgar dümenine bağlasak da, liderin ya da bu kez yetkilendirdiği ekip üyesi/denizcinin gözü, kulağı rüzgarın ve dalgaların sesindedir.

Yelkenler İnsan Karakterinin Aynasıdır!

Yelken yaparken farkına bile varmadan karakterimizle bütünleşen pek çok beceri ya da iyi-kötü alışkanlıklar ediniriz. Bazı insanlar gibi bazı yelkenciler de telaşlıdır. Hızlı hareket etme arzusu içinde işlerini aceleyle yapmaya çalışırlar. Bu telaş insanları yıpratır. Bu tür insanlar yelken yaparken de gereğinden fazla “tramola” atarlar. Bunlar, iş ve özel yaşamlarında da bir işten diğerine, arkadaştan arkadaşa, eşten eşe dolaşır dururlar. Sonuçta, yaşamın gerçek anlamını kavrayamaz ve her seferinde yollarını kaybederler.

Bazı kişiler ya da denizciler tembellik derecesinde, çok sakindir. Bunlar, ayni yönde gereğinden fazla yol alıp, bazen amaçlarından ve belirlenmiş hedeflerinden uzağa sürüklenir, sonra hedeflerine ulaşmak için gereğinden fazla zaman, yetenek ve güç harcamak zorunda kalırlar.

İki tip kişilik yapısı da yaşamımıza zarar veren uç noktalardır. Tam zamanında davranmaya alışkın bir denizci, belirlediği yönde amaçlarına yararlı olduğu sürece ilerler ve sonra uygun bir anda yekesini yelkene doğru itip el çabukluğu ile yön değiştirir.

Yelkende olduğu gibi iş yaşamında da her yön değişikliği yeniden temel bir uyum sağlamayı gerektirir. Geminin baş tarafı rüzgara doğru dönerken, yelkenler bir yandan öbür yana geçer. Teknenin dengesini sağlamak için ekip yerlerini değiştirip trapez yapar, yani iç kuvvetleri dengeler. Ekip bu kez farklı kontrada karayı farklı bir tarafta görmeye başlar. Bu yön değiştirme acemice yapılırsa, tekne hız kaybeder. Ama ustaca yapılırsa tekne çok az hız kaybederek yoluna ve ilerlemesine devam eder.

Bütün bu yön değişiklikleri ve manevralarla eninde sonunda gideceğimiz yere varırız. Ama gerçek şudur ki, hayatta varılacak hedeflerin ötesinde varılacak başka hedefler de vardır. Bir denizci gibi bir iş insanı olarak da yaşamımızda böyle sonsuza kadar hep manevra yapar ve tramola ya da kavança atmaya devam ederiz.

Bir Tekne Boyun Eğmesi Gereken Güçlere Uyum Sağladığında Özgürdür (*)

Woodrow-Wilson-Accomplishments-Featured

(*) 28. ABD Başkanı Woodraw Wilson’un ünlü “Bir yelkenli tekne rüzgarın gücüne ne kadar mükemmel uyum sağlıyorsa, yani doğanın gücüne ne kadar itaat ediyor ve ona ne kadar meydan okuyorsa o kadar özgürdür.” Sözünün, sadece yelkenli teknelere değil, ayni zamanda sosyal ve ticari topluluklara ya da toplumlara uyarlanabileceği çok açık. Rüzgara kafadan dalan bir yelkenli tekne, hemen ilerlemesini kaybeder. Yelkenleri rüzgarla dolmayan bir tekne denetimden çıkmış bir teknedir ve yalnızca rüzgarın şok yaratan etkisi altındadır.

Gücünden, uyum sağlama ve meydan okuma kabiliyetinden yoksun isen, özgürlüğünü kaybetmişsin demektir. Savrulursun. Bu sırada herkes sana akıl vermeye çalışır. Liderin görevi işte tam da burada başlar. Lider olarak rüzgarı önce sen hissetmeli ve yelkenlerini ve tekneni ona itaat eder ve meydan okur hale getirmelisin.

Rüzgara Karşı ya da Rüzgarla Giderken Yön Değiştirmek Hiç de Kolay Değildir!

Yön değiştirmek, ne yelkenli bir teknede ne de iş yaşamında kolay bir manevra değildir. Bu işlemi yersiz ve zamansız yaparsak başarısızlığa mahkum ve rüzgara tutsak olacağımızı bilmek ve rüzgara karşı yön değiştirebilmenin tek emin çaresinin ilerlediğimiz yolda önce hız kazanmak olduğunu unutmamamız gerekiyor.

“İlerlediğin yolda yön değiştirmeden önce hız kazanma” yöntemi sadece yelkende değil, iş yaşamında da çok önemli bir gerçektir. İş yaşamında da izlediğin yoldan nefret edebilirsin ama gerekli kaynaklara kavuşuncaya kadar bir denizci ve yelkenci gibi düşünüp, sabretmesini bilmek gerekir.

38.1_Gybing

Sadece yelken yaparken değil, iş yaşamında da rüzgarı sürekli arkasına alıp, bir işten diğerine geçenleri çok görürüz. Burada tehlikeye attığımız şey kişisel özgürlüğümüzdür, başka bir şey değil. Hayatımızın seyrini, değerleri bizimkilere taban tabana zıt insanların belirlemesi yerine, kendi yetki verme gücümüzü kullanarak kendimiz seçebilmeli, kendi yolumuzu seçmeye ve seçtiğimiz yolda gitmeye kendimiz karar verebilmeliyiz. Doğru olan da budur.

Arkadan gelen rüzgar birden kalırsa, bu kez de hoşlanmadığımız kimselerin arzularına tutsak olduğumuzu görürüz.

Rüzgarla Gitmek Her Zaman İyi midir?

Hedefin bazen rüzgarın önüne düşer. Rüzgarı tam 180 dereceden yani “İğnecik”ten alıp gitmenin, aslında en tehlikeli yol olduğunu anlayana kadar, ben de yelken ve iş yaşamımda bir çok kaza ile yüz yüze geldim. Sonra biraz daha güvenli bir yolu tercih ettim. Yolumu biraz uzatmasına rağmen, “kavança” manevraları ile yön değiştirerek yol almayı tercih ettim. Bana yelken yapmayı öğreten ve sevdiren hocam, dostum, adaşım Haluk Işındağ, “Çoğu insan, rüzgarı arkasına almış giderken, kendisini saran o yapay güvenlik duygusuna kapılmayı aldatıcı bir kolaylıkla kabul eder.” diye söylerdi hep.

RYS Bicentenary International Regatta 2015

Ben de kendimi bu konfor ve rahatlığa kaptırmadan, daha uyanık ve daha çok güvende olarak teknemin ve yaşamının idaresini kendi ellerimde tutmam gerektiğini hiç unutmadım. Keza, attığımız bir istemsiz kavança sonucu kazayla yön değiştirip, yelkenleri yırtılmış ya da direği kırılmış halde yarışı terk ettiğimiz anları da.

Böyle durumlarda, artık arkadan esen rüzgar yerine, başladığımız noktaya dönebilmek için kafadan esen vardır. Kendi tedbirsizliğimiz ya da düşüncesizliğimizin yarattığı koşulların zoruyla bizi güvende tutacak limana geri dönebilmek için artık rüzgarı göğüslemek zorunda kalmışızdır.

Rüzgarla “İğnecik” Gitmek (*) Akıl ve Ustalık Gerektirir!

26958419017_d886ecbf31_b

Rüzgarla birlikte gitme sanatında ustalaştığımızda, Ana Yelkenle Genoa’yı karşı yönlere alarak “Butterfly” ya da nedense bizim denizci dilimizde “Ayıbacağı” denilen yöntemi kullanırız. Bir kere becerince, her şey güllük gülistanlık görünür gözümüze. Ama bunun bir aldatmaca olduğunu fark etmek çok uzun sürmez. O sırada deneyimli dümencinin görünmez varlığı nazik bir dengeleme eylemi içindedir. Adeta, kendini ortalara atmayan mütevazi ve hizmetkar bir lider,  gibi. Tekne bir yöne biraz fazla giderse, ön yelken rüzgarsız kalıverir. Diğer yana fazla giderse bu sefer de ana yelken bir anda gürültüyle öbür tarafa geçiverir. Al sana “istemsiz kavança”. Dümende lider olarak sen varsan eğer, rüzgar altı tarafta yüksekçe bir yere oturup, rüzgara ve dalgalara odaklanacak, rüzgara ve onunla birlikte yön değiştiren yelkenlerine dikkat etmeyi hiç hatırından çıkarmayacaksın. Yarışta değil ve keyifli bir seyirdeysen eğer, ana yelkeninin bumbayla birlikte istemsiz biçimde öbür tarafa geçmesini önlemek için bir “Koruyucu-Preventer” koyup, bu istemsiz manevrayı önlemeyi düşüneceksin. Bunu, risk yönetiminde bir tür sigorta gibi düşünebilirsin.

(*) 180 Derece ya da İğnecik

“Pruvanız Neta, Rüzgarınız Kolayına Olsun”

PRUVANIZ NETA RÜZGARINIZ KOLAYINA OLSUN 

Hedefin rüzgara göre nerede olduğu yarışın ya da keyif seyrinin en belirleyici özelliğidir. Rüzgar olmadığında durup kalacağımız ve hiç yol alamayacağımız, teknenin altyapısını aşan rüzgarda ise zorlanacağımız için, seyre çıkan denizcilere diğer denizciler “Rüzgarın kolayına olsun.” der. Bu güzel bir dilektir. Yani rüzgar hep senin yanında olsun. Seni yolda bırakmasın. Ama çok da zorlamasın.

Hoşa giden bir rüzgar her zaman iyidir. Ama bunun sonsuza kadar eseceğini, asla dinmeyeceğini varsaymak tamamen insana özgü bir zayıflıktır, bir tür aldatmaca’dır. İnsan kaptırır buna kendisini. Zaman zaman.

Devam edecek..