Yelken ve Yaşam Kültürü-2’den devamla…

Denizde ve İş Yaşamında Rüzgarsız Kalmak

Rüzgar karşıdan, arkadan ya da yandan eserken tamamen durunca nasıl ve neler olacağını aklımıza getirmeyiz hiç. Kara ve deniz üzerindeki ısı kütleleri bir denge kurunca “nefessiz, kıpırtısız, öylesine durup kalıveririz”.

images

Yelkenli teknelere ek bir güç kaynağı olarak motor takmak, güvenlik kisvesi altında, insan karakterinin bir başka özelliğidir. Bence esas amacı, rüzgar yeterli olmadığında, hedefine doğadan yararlanmadan, doğa ile işbirliği yapmadan, doğadan uzaklaşarak, güç kullanarak varabilmek içindir. Bir konfor ve yedek güvenlik unsurudur motor. Örneğin, yarış kuralları gereği, start verildikten sonra motor kullanmak yasaktır. Sadece, akülerinizi şarj etmek üzere, güç kullanmadan ve saat kaydı tutarak bu durumu Hakem Heyetine beyan edebilirsiniz. Okyanus gibi açık deniz geçişlerinde motorunuzu o kadar uzun süre besleyecek yakıtı depo edemeyeceğiniz için yine doğanın koşullarına uymaktan başka seçeneğiniz yoktur. Yani, rüzgar yoksa, yapacak bir şey de yoktur. Bu süreçte telaş etmemek, mevsimin ve günün doğal döngüsünü tamamlamasını, güneşin batmasını, karanın soğumasını ve meltemin geri gelmesini beklemekten başka çareniz yoktur.

İş yaşamında da rüzgarsız kalırız bazen. Ama yaşamın acımasız koşulları içinde doğanın döngüsünü uyum içinde bekleyene pek rastlanmaz. İş yaşamında liberalizmin meşhur “Laissez-faire, Laissez passer” söylemi çalışır. Kural tanımaz yöneticiler ve iş insanları rekabette bir adım bile öne geçebilmek için, bırakınız motora el atmayı, mesleki etik kuralları ya da sektörel teamülleri, her yolu dener.

Rüzgarın Yön Değiştirmesi

Rüzgar, bir yönden eserken birden tam aksi yönden esmeye başlamaz. Önce bir durgunluk döneminden geçer, sonra yönünü değiştirir. Bu iş yaşamında da böyledir. Pazar koşullarında bu tarz kökten değişiklikler önce bir durgunluk döneminden geçerek meydana gelir. Burada doğa bize şunu fısıldamaktadır: “Rüzgarın hafiflemesi seni rahatlatmasın. Aslında doğa sana yelkenlerini yeni yöne göre ayarlaman için bir fırsat veriyor.”

Aynen iş yaşamına uyarlanabileceği üzere bazen rüzgar, küçük açılar içinde kalarak da olsa, belli belirsiz yön değiştirebilir. Yelkenci deyimi ile “drise eder”. Bu küçük değişiklikler, sana yaşamını ve yelkenlerini ayarlamaya, yani “trim” etmeye sevk eder. İstersen edersin. Daha konforlu, daha hızlı ve daha güvenli gidersin. İstemezsen etmezsin. Yarışın sadece kendinle ise, sorun yok. Keyfine bak!

Korkularınla Başetmeyi Öğrenmek

Yelken seyrinde olduğu gibi yaşamda da insanın başına çeşitli kazalar gelebiliyor. Benim de yelkenlerimin yırtıldığı, direğimin kırıldığı, karaya oturduğum gibi, iş yaşamında iflasın eşiğine geldiğim anlar oldu. Geçmişte kalsa da kalmasa da, bu tür olumsuzlukların kendimde fobi diyebileceğim yersiz korkulara neden olmasını önlemeye çalıştım hep. Örneğin tekneyle yolumda giderken, uzaktaki bir tekne ile çatışma ihtimali nedeniyle, olmayan bir gelecek uğruna kaygılanarak büyük güç harcamam gerekmediğini bilirim. Ama uyanık olurum, çatışma rotasını izlerim. Çok erken tepki vermekten sakınırım. Gerekli önlemleri alırım, hazırlıklarımı eksiksiz yaparım. Zihnimde canlandıracağım bir felaket sahnesinin, asılsız bir korkudan başka bir şey olmayabileceğini düşünürüm. Önce gördüğüm nesnenin ne olduğunu, nereye gittiğini, bana zarar verip vermeyeceğini anlayabilecek kadar ona yaklaşır ve kararı o aşamada bilinçli olarak veririm.

denizde-catisma

Dini inanışlara göre, her şeyi bilen tanrının yeri ve göğü bir amaca göre yönettiği söylenir. Bu insanı rahatlatır ama denizde seyrettikçe yaşamın kimsenin itiraf etmeye cesaret edemeyeceği kadar düzensiz ve karmaşık olduğunu anlarız. Fiziksel dünya belki değişmez yasalarla açıklanabiliyor ama bize gideceğimiz yeri ya da yapacağımız şeyi söylemiyor. Öylesine karmaşık ve düzensiz bir dünyada yaşıyoruz ki, denetim altına almak olası değil. Geleceği düşünmekle, olasılıkları engellemekle o kadar uğraşıyoruz ki, hiçbir zaman şu anı yaşayamıyoruz. Geçmiş için pişmanlık, gelecek için endişe duymak yerine, sizce de, içinde bulunduğumuz anı yaşamaya çalışmak gerekmiyor mu?

Ben şayet böyle duygular sarmışsa içimi, ya genlerimdeki kara adamının içgüdülerine uyup kıyıda kalırım, ya da denizde karada olduğumdan daha güvende olacağımı düşünüp yelkenlerimi açıp denize açılırım. Fırtınada, denizde batarım, çıkarım. Tercih benim. Kime ne?

Zordur Siste Kalmak

1200x627-ruyada-gormek-ne-anlama-gelir-1557821580298

Bazen yaşadığımız bir fırtına ertesinde bir sis basar etrafı. Göz gözü görmez olur. Yaşamımızda da,  böyle anlarda, hele de kafamız karışıksa, tekneye yön vermeye çalışmak risklidir. Böyle durumlarda dümeni bırakacaksın der, deneyimli denizciler. Tekneni rüzgara doğru çevirecek ve durup demir atacaksın. Nerede olduğunu, hangi yöne gitmen gerektiğini söyleyecek bir fısıltı, bir ipucu, bir açıklama bekleyeceksin. Sis uzun sürüyorsa, tehlikedeysen ya da olduğun yerde duramıyorsan, doğanın her işaretini dikkatle gözleyip, zihninin karışık pusulasını yeniden işletecek bir ipucu arayacaksın. Sezgilerine kulak vereceksin. Rüzgarın sesine, kokusuna ve hızına bakacaksın. Deneyimine güvenecek ve kendine bir yön belirleyeceksin.

Karadaki yaşamında da insan bazen karanlık günlerden geçer ve kendini kalıcı ve yoğun bir sis içinde bulur ve sisin hiç kalkmayacağını sanır. Çırpınıp durur. Ama işin doğrusu, hemen demir atıp, ne yapman ve nereye gitmen gerektiğini sana söyleyecek hafif bir esintiyi gözleyip, sabırla beklemektir.

Beklenen rüzgar gereken zamanda gelir, yola çıkarsın ve sonra sis dağılır.

Halatlar ve Düğümler

İnsanın denizle ilişkisi, rüzgarı ve yelkenleri kullanarak denizleri aşması, insanlık tarihi kadar eskilere dayanır. Denizcilikte kullandığımız yöntem, teknik, araç ve gereçleri karadaki yaşamımıza ve iş dünyasına simüle ettiğimizde de belirli amaçlar için kullandığımız halatlar, düğümler, bağlar ve halkalar ilginç metaforlara imkan verir.

Palstek_innen

Yelkenlerimizi direğe çeken mandar halatlarımızı ve trim ettiğimiz ıskota halatlarımızı bağlarken, halatımızı kazığa geçirirken, denizden insan kurtarırken “İzbarço” dediğimiz bir düğüm kullanırız, örneğin. M.Ö. 2500 yılında Keops Piramindeki güneş gemisinde dahi bu düğümü görürüz. Sımsıkı gerilir. Tek elle bile kolayca yapılır. Yük altında açılmaz ve halkası genişlemez. Yük altında uzun süre kalsa bile kolayca çözülebilir.

Denizciler, yüzlerce farklı düğüm olsa da, kendi tercihi, bunlardan en çok 7-8 adedini kullanır.  Kazık bağı, Camadan bağı, Sancak bağı, Kropi bağı gibi…Hepsinin farklı bir yeri, amacı ve tekniği vardır. Ama, bunlardan İzbarço bağı, kolaylık, basitlik, güvenlik, esnek kullanım, çok amaçlılık gibi özellikleriyle pek bir popülerdir.

a33f4fe6ed7a66e58ec040085a125815

Yelkenin yırtılmasını ya da teknenin yatmasını engellemek üzere yelken alanını küçültmekte kullandığımız Camadan bağı da çok eski ve oldukça basit bir tekniktir. Sert havalarda, ana yelken üzerine binen yükün azaltılması amaçlanır. Ama küçük bir dikkatsizlikte, Hırsız düğümü, Kocakarı düğümü gibi güvensiz düğümlere dönüşür ve çok kolay çözülür. Kadın-erkek, sevgili ve eş birlikteliği, iş yaşamındaki ortaklıklar gibi, Camadan bağı da dikkat edilmezse ve özen gösterilmezse, arzu edilmeyen ciddi sorunlara, hatta kazalara neden olur.

İş dünyasında yüzlerce farklı yönetim anlayışı, işbirliği, anlaşma ve sözleşme türü olduğu gibi, her yönetici de kendi liderlik niteliklerine uygun, kendi tercih ettiği bağlama tekniklerini kullanır. Örneğin iş yaşamımda, işbirliği ve ortaklıklar bağlamında benim yöntemim ve felsefem; Esnek, olabildiğince basit, güvenli, çok amaçlı, gerektiğinde uzlaşarak kolayca çözülebilen “İzbarço bağı” gibi sözleşmeler yapmak olmuştur.

Karadaki yaşamımızda kullandığımız Gordion Bağı, Granny Bağı gibi bağların denizcilikte yeri yoktur. Çünkü insanların ne kadar birbirine düşkün olursa olsunlar, evlilikte (Katolik nikahı) ve iş ortaklığındaki gibi katı, hiç gevşemeyen ve çözülemeyen bağlar nedeniyle eşler ya da iş ortaklarının acı duyduğuna şahit olmuşumdur.

Tekneyle Özdeşleşme

Çocuklukta ve gençlikte yelkene başlayanların aldıkları dersleri içlerinde özümsediklerini ve iş ve sosyal yaşamlarında bundan çok yararlandıklarını düşünmüşümdür. Ben öyle olamasam bile. Bana göre, çocukların o yaşlarda kullandıkları tekne, eğitmenleri, tekneleriyle açıldıkları deniz, onların ilerde nasıl bir insan ve nasıl bir karaktere sahip olacaklarını belirliyor. Karadenizli bir taka kaptanı, Akdeniz koylarındaki bir yelkenci, Umman denizindeki bir Arap denizci, Baltık denizindeki bir Viking, Atlantik kıyısındaki bir Bröton gencin karakteri de, yaşamla ilişkisi de çok farklı olmalı sanki.  Çocukluklarında denizle ilk ilişkilerini bir Balıkçı sandalı, Optimist, Surf tahtası, Yelkenli kotra ya da Motoryat ile kuranların hemen hepsinin gerçek yaşamda birbirinden çok farklı kişilikler olarak karşımıza çıkacaklarını hayal ederim.

Benim gibi çok geç yaşta denizle tanışanlar ve yelkene başlayanlar ise, kullanmayı ve almayı tercih ettikleri teknenin, aslında yaşamlarını şekillendiren özellikte tekneler olduğunu ve belki tesadüfen oluşan karakterlerine uygun yelken tekniklerini kullandıklarını fark ederler.

Yelken Yaparken Ya da İş Yaşamında Dümeni Kaybetmek

Bir denizcinin ya da bir iş insanının başına gelebilecek kazaların en kötüsü bana göre dümensiz kalmaktır. İnsan bir anda kendisini rüzgarın ve dalgaların insafına bırakmış bir zavallı olarak bulur. Direk kaybı da önemlidir, mutlaka. Ama ilk kırıldığı anda bir zarar görmediyseniz, sadece ileriye doğru hareket kabiliyetiniz azalmıştır, o kadar. Zekanızı ve becerinizi kullanarak bu eksikliği kısmen telafi edebilirsiniz. Ama dümeninizin kaybı daha vahim ve iş yaşamındaki popüler metaforlara da konu olan bir durumdur. Suyun altında teknenizdeki bu hasar gözle görünmez. Görünüşte her şey yerli yerindeymiş gibi durur. Öte yandan dümensiz, nereye sürükleneceğiniz ve nereye çarparak duracağınız belli olmadan, ne yapacağınızı bilemeden, kendinizi pek bir aciz hissedersiniz.

Devamı gelecek…