Ege Denizi Adaları: Dodekanezler, Kikladlar, Saronlar, Saruhanlar, Sporadlar, Boğazönüler..ve
Girit (apayrı bir medeniyet)

Ege’nin Karşısı

Ege Denizinde kıyılarımıza yakın irili ufaklı Yunan adalarını Midilli’den başlayıp Tasos, Sakız, Samos, Patmos, Kalimnos, Leros, Mikonos, Santorini, Kos, Rodos, Girit, Nisiros, Tilos, Simi’ye kadar pek çoğunu yelken yaparken denizden gezdim.

GS Denizcileri Trofe 2025

Bu süreçte sadece yelken sporu yapmak, Ege’nin temiz mavi sularında yüzmek, şirin aile işletmesi lokantalarında keyif çatmak dışında bu gezilerimin öncesi ve sonrasında antik çağlara uzanan geçmiş tarihlerini de öğrenmeyi bir misyon edindim.

İki Yakayı Birleştiren Değerler

Binlerce yıl Ege Denizine hakim olan Eski Yunan medeniyetinin Anadolu kıyılarında inşa ettiği antik kent kalıntılarını ziyaret etme ve bu kentlerin çağlar içinde Likya, Venedik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Pers İmparatorluklarının ve farklı dinlerin hakimiyetlerine girip nasıl bir dönüşüm geçirdiğini de gözlemleme fırsatım oldu. Benim en çok ilgimi çeken husus ise, bu kadar dağınık deniz aşırı alana yayılan bir medeniyetin yüzyıllar boyunca nasıl bir yönetim sistemiyle ayakta kalabildiği, irili ufaklı ada ve kent devletçiklerinin hangi değerler ile birbirleriyle iletişim kurabildiği ve iş birliği yapabildiği oldu.

Kleisthenes: Demokrasinin mucidi
Perikles: Demokrasinin ardındaki büyük güç

Demokrasinin Doğuşu

Antik Yunan Medeniyetini ve onu oluşturan ada ve kent devletlerini günümüze kadar taşıyan en önemli unsurun MÖ 500 yıllarında Atina’da yerleşik bir şehir devletinin yöneticilerinden Kleisthenes tarafından ortaya konan Demos-Kratos (Halkın Yönetme Gücü) adlı bir yönetim sistemi olduğu genel kabul gören bir düşünce. Kleisthenes ve ardılı Perikles dönemlerinin Atina şehir devletinin altın çağı olduğu ve hakimiyet alanını çok genişlettiği konusunda herkes hemfikir. Atina Demokrasisi olarak tanımlanan bu sistemi detaylandırmaya bu yazı bağlamında gerek yok. Toplanma, örgütlenme, din ve “ifade” özgürlüklerinin yanı sıra, adalet, mülkiyet, genel oy, yaşam ve azınlık haklarından haksız yere mahrum bırakılmamanın bu sistemin ana fikrini oluşturduğunu söylemek yeterli.

Sokrates: “…Demagog’lara dikkat!…”
Platon: “..Yöneticinin amacı kendi koltuğunu korumak olmamalı!..”

Özellikle “İfade” özgürlüğü kavramının Atina devleti ve onun etkileyip hakimiyetine aldığı diğer şehir ve ada devletlerinde felsefe başta olmak üzere tarih, tıp, astronomi, matematik gibi alanlarda özgür düşüncenin büyük bir yaşam alanı bulmasına ve Sokrat, Aristo, Platon ve diğer pek çok filozofun doğmasına yol açmış. Bu özgür düşünce kavramı o kadar ileri gitmiş ki, bazı düşünürler yaşam alanı buldukları bir yönetim sistemi olan demokrasiyi bile eleştirecek hakkı kendilerinde bulabilmişler.

Aristo: “…Salt çoğunluk oyu’na dayanmak büyük hata!…”

Örneğin Sokrates; seçimlerde oy kullanmanın herkese dikkatle ve sistematik bir şekilde öğretilmesi gerektiğini, oy verme davranışı bilgece yapılmaz ise toplumun demagoglar tarafından ele geçirilebileceği endişesi taşıdığı belirtmiş.  

Platon; Yöneticiler yeterince bilge olmazsa çok seslilik ve renkliliğin ardından düzensizlik doğabileceğini, yöneticinin amacının toplumsal istikrarı değil kendi koltuğunu korumaya dönüşebileceğini, demokrasinin bir eğitim işi olduğunu, eğitimsiz kitleler ile önce oligarşi, devam edilirse ortaya çıkacak demagoglardan diktatörlerin türeyeceği uyarısını yapmış, 

Aristo ise; Demokrasi şayet salt sayı çoğunluğuna dayanırsa, hızla cahil kitlelerin egemen olduğu bir yönetim şekline dönüşmesinin mümkün olabileceğini ifade etmiş ve “devleti en bilgili ve yetkin kişiler yönetmeli” demiş.

Ne acıdır ki, tüm bu eleştirilerin bugün dahi geçerli olduğunu görüyor ve ayni tuzağa düşmeye devam ediyoruz.

Demokrasinin Ortaya Çıkardığı Değerler

Antik Yunan medeniyeti, sadece Atina ve ana karasında değil, diğer Ege adaları ve Anadolu coğrafyasındaki kıyı kentlerinde de Milet’li Thales ve Anaksimandros, Bodrum’lu Herodot, Sinop’lu Diyojen, Efes’li Heraklitos, Denizli’li Epiktetos, Kos’lu Hipokrat, Sisam’lı Pisagor ve Epikür, vb. gibi hala bugünkü yaşamlarımıza dokunan ve etkileyen pek çok düşünür ve bilim adamının ortaya çıkmasının önünü açmış. Türk kökenli medeniyetlerin Anadolu coğrafyasına dahil olduğu, hatta sonradan Yunan Medeniyetinin hüküm sürdüğü tüm bölgeleri yüzlerce yıl boyunca hakimiyeti altına almış olmasına rağmen, birlikte yaşayan nüfus birbirlerinin etnik ve sosyo kültürel özelliklerine saygı duymuş, iki yönlü de asimile olmamış ve farklı yerel yönetim biçimlerine rağmen genelde uyum içinde yaşamışlar.

Atina: E. Venizelos Havalimanı
Pire Limanı ve
Glyfada: Yeni Kentsel Geliştirme Bölgesi

Maraton Savaşı ve Olimpiyat Oyunları

Atina gezimiz, 2004 yılı Olimpiyat Oyunları bağlamında kent merkezine neredeyse bir “Maraton Koşusu” uzaklığında bir bölgeye yeni inşa edilip, metro ve otoyollarla bağlanan Elefterios Venizelos havalimanında başladı.

Maraton koşusu deyince ilk akla gelen kişi; Atina şehir devletinin MÖ 490 yılında Perslerle yaptığı ve zaferle çıktığı Marathon Ovası Savaşı ve bu zaferi 42 km. ötedeki Atina kent merkezine koşarak haber veren ulak “Pheidippides” oluyor.

Günümüzde, 1896 yılında Atina’da başlatılan modern Olimpiyat Oyunlarının sembolü olarak bilinen mekan ise, Maraton koşusunun 2004 Atina Olimpiyatları kapsamında “Bitiş”inin yapıldığı yer olarak seçilen, Antik Yunan’da Zeus’un kızı Tanrıça Athena adına düzenlen oyunların yapıldığı, 30.000 m3 beyaz mermerden inşa edilmiş, MÖ 329 yılından başlayarak çeşitli yüzyıllarda aslına uygun olarak yenilenen 60.000 kişilik Panathenaik Stadyumu.

Panathenaik Stadyumu
Gladyatörlerin Çıkış Tüneli

Atina Akropolü: Demokrasinin Sembolü

Akropolis ve Parthenon
Athena Nike Tapınağı

Atina’nın merkezinde her yönden görülebilen kaya/granit bir tepe üzerinde Perikles’in altın çağında inşa edilen ve içinde Parthenon, Erectheion, Athena Nike Tapınağı, Dionysos Tiyatrosu vb. gibi tümüyle saf beyaz Pentelikon mermerinden işlenmiş anıtsal yapı ve heykellerin yer aldığı Akropolis ise Atina’nın gücünün, kültürünün, tanrılara bağlılığının ve özellikle demokrasinin sembolü haline gelmiş durumda. Akropolis’ten çıkarılan ve bazıları Yunanistan dışına kaçırılan eserler günümüzde Britanya-Londra ve Atina Akropolis Müzeleri arasında halen çatışma konusu.

Akropolis Müzesi
Dionysos Tiyatrosu

152 mt. yüksekliğindeki Akropolis’e ancak tırmanarak ulaşmak mümkün. Atina Akropolis’i, Antik Yunan Medeniyetinin Asos, Bergama, Kaunos, Phaselis gibi diğer şehir devletlerinde inşa ettiği Akropolis’lere kıyasla çok daha büyük ve prestijli bir alanı kapsadığı için tüm dünyada Akropolis denince ilk akla gelen Atina Akropolisi oluyor.

Erectheion

Akropolis’in hemen Kuzeyindeki Monastiraki meydanında, Atina kenti daha Roma İmparatorluğunun hakimiyetinde iken inşa edilen ve Roma’nın en güçlü 5 imparatorundan biri olan Hadrian’ın MÖ 132 yılında inşa ettirerek felsefe okulu ve arşiv olarak da kullanılan Kütüphane binası ile günümüzde Yunan Modern Sanat Müzesi olarak kullanılan ve 1458 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine atıfta bulunularak eski bir Bizans Kilisesinden “Fethiye Camii”ne dönüştürülen ve farklı çağ ve kültürlerin sembolik yapılarını birbirleriyle yarışırcasına yan yana görmek mümkün.

Hadrian’ Kütüphanesi ve
Fethiye Camii

Atina’nın İki Önemli Meydanı

Syntagma ve Monastiraki, yeni havalimanını kente bağlayan metro hattının üzerindeki en sıra dışı istasyonlar. Syntagma meydanındaki Modern Yunanistan Cumhuriyetinin Parlamento Binası ve ardındaki Ulusal Botanik Bahçesini gezmek ve bu meydandaki sembolik üniformalı, 400 plili etekleri ve pomponlu ayakkabıları ile Efsun Askerlerinin nöbet değişim törenleri Atina’yı ziyaret edenler için en turistik aktiviteler olarak kabul ediliyor.

Parlamento Binası Önünde
Sembolik Efsun Askerlerinin Nöbet Değişim

Olimpiyat Fikrinin Yaratıcısı Bay Zappas

Ulusal Botanik Parkı, sadece turistlerin değil, yerel halkın da gezip spor yaptığı gerçekten ilginç bir mekan. Parkın içinde, yaşamını eski Yunan kültür ve sanatı ile olimpiyat oyunlarının yeniden yaşama geçmesine adayan Evangelis Zappas adlı bir hayırseverin bağışlarıyla 1880’li yıllarda inşa edilen ve 1896 İlk ve 1906 Ara Olimpiyatlarına sporcu konukevi olarak, günümüzde ise sanat ve sergi sarayı olarak hizmet veren Zappeion adlı sembolik bir yapı da var. Bay Zappas ve ailesinin bağışları ile hayata geçen yapılara Zappeion denmiş. Bunlardan biri de Bay Zappas’in kuzeni Konstantinos Zappas’ın bağışlarıyla 1885 yılında İstanbul’da inşa edilen Zapyon Rum Kız Okulu.

Zappeion Sergi Binası
Ulusal Botanik Parkı
Akropolis’ten Plaka: Eski Merkeze Bakış
Pire Limanından Ege Adalarına

Atina şehir devleti antik çağlarda savunma amaçlı olarak deniz kıyısından uzakta kurulmuş. Ancak günümüzde kıyı yerleşimi olan ve benim de nerdeyse 30 yıl önceki Atina seyahatimin ilk varış noktası olan Pire Limanı, Yunan ekonomisinin önde gelen unsurlarından olan Deniz Ticaretinin merkezi haline gelmiş.

Atina’nın Yeni Kentsel Gelişim Alanı: Glyfada

Doğal olarak da Pire yerleşimi kıyı hattı boyunca iki yöne yatay bir gelişme göstermiş ve Batısında tersaneler, depolama ve konteyner limanları gelişirken Doğusunda Glyfada ve 2001’de kapatılan eski Atina-Hellinikon havalimanı bölgesine doğru kruvaziyer limanları, marinalar, plajlar, alışveriş merkezleri ve rezidanslarla birlikte modern bir Gayrimenkul Geliştirme alanı ve son yıllarda Golden Visa alabilmek için Yunanistan’da gayrimenkul sahibi olmak isteyen Türklerin en gözde mekanı olmuş.

Glyfada Bölgesi

Kent merkezinde sıcaktan bunalan kültür odaklı gezginlerinin aklını, Pire ve Glyfada’ya ulaşan metro hatları ile 1 saat mesafedeki Aegina, Agistri, Metana, Poros ve Hidra gibi şirin Saronik Adalarında denizde serinleme fırsatı sunan çeşit çeşit deniz taşıtları çeliyor.   

Ermou Caddesi: Kilise Meydanı

Atina’nın her noktası adeta bir açık hava müzesi. Eski kentin Akropolis çevresi “Plaka” olarak anılan aşırı turistik bir bölge. Merkezin çeperleri ise, günümüzde Eminönü-Sirkeci gibi turizme evrilmeye çalışan eski sanayi kalıntılarından oluşuyor. Monastiraki meydanını Syntagma meydanına bağlayan ana cadde ise, arada tarihi yapılarla kesilen, Nişantaşı-vari marka-mağaza ve butiklerle donanmış ve trafiğe kapalı Ermou caddesi. Atina’ya “Çocukluğumun İstanbul’u” yakıştırması yapanlar hiç de yanılmamışlar bence.

Monastiraki Meydanından Akropolis
Atlantikos Fish Restaurant

Atina’da referanslı restoranlardan ikisinde yemek yedik. İlki, “Atlantikos Fish Restaurant”. Mevsimin tüm balıkları ve zengin deniz ürünlerinden gönlünüzce, ama oldukça hesaplı bir şekilde (İçki dahil kişi başı 25 Euro) yiyebiliyorsunuz.

Karamanlidika Meze Restaurant

İkincisi “Karamanlidika”. Dedeleri pastırma ve sucuk ustası olan Adana’dan göç etmiş Ortodoks Karaman Türklerinden bir aile işletiyor ve Atina’da son yılların en gözde restoranlarından biri haline gelmiş. Memleketi özleyenler için Türkçe isimleriyle Sucuk ve Pastırmalı Yumurta, Kapadokya Soslu İçli Köfte, Kavurma, Bulgur Salatası, Fava, Mini Baklava ve 15 dakika beklerseniz meşhur Künefesini tatma imkanı var.

Son Sözler

Biz, Atina’yı genelde yaya olarak gezdik ama gerek Havalimanı ve gerekse Pire’ye geliş-gidişler için metroyu kullanmak çok hızlı, yararlı ve ekonomik. Hele de 3-7 günlük pass bileti alırsanız.